Bölüm 15

[Seviye atladınız!]

[Seviye atladınız!]

Kapıların zindanlarının aksine, anlık zindanlarda ‘yeniden doğma’ denen bir şey vardı. İkinci kattaki her canavarı süpürürken, birinci kattaki tüm canavarlar yeniden doğdu. Onlarla başa çıkmak için tekrar yukarı çıktığında, ikinci kattaki canavarlar yeniden doğdu. Ve böyle devam etti.

[Seviye atladınız!]

[Seviye atladınız!]

Jin-Woo, seviyesinin artık yükselmediği ana kadar birinci ve ikinci kat arasında gidip gelerek canavarları öldürdü.

‘Kim bilir bundan sonra böyle bir fırsatla bir daha karşılaşır mıyım?’

Bu süreçte, bu yere o kadar alıştı ki, canavarların nereden ve nasıl saldıracaklarını tahmin edebiliyordu.

“Tavandan düşen bir maymun…”

Tavandan düşen maymun tipli canavarın pençelerinden hafifçe kaçındı ve kılıcını göğsüne sapladı. Ve sonra….

“Kkiiieeck!!”

“….Sol ve sağdan bir kedi.”

Yanlarından üzerine atlayan siyah panter benzeri yaratıkların boyunlarını sırasıyla kesti.

“Kyahk!”

“Kkahk!!”

[‘Bıçak-Pençe Briga’yı öldürdünüz.]

[‘Kara-Gölge Razan’ı öldürdünüz.]

[‘Kara-Gölge Razan’ı öldürdünüz.]

Ve bu üçüyle birlikte, ikinci katın sonuna ulaşmıştı.

İkinci katı bir kez daha temizlemişti. Ancak, seviyesi uzun bir süredir 15’ten kıpırdamıyordu. Bu iki katın, erişilebilecek maksimum seviye gibi görünüyordu.

“İstatistikler.”

[İstatistik]

Güç: 45

Dayanıklılık: 24

Çeviklik: 24

Zeka: 24

Algılama: 24

(Dağıtılabilir puanlar: 0)

15. seviyede olmasıyla, istatistikleri oldukça artmıştı. Çevikliği şimdi neredeyse 25’e ulaşmıştı. Çeviklik ve Güç İstatistiği arasındaki farkı, ilki 20 değerine ulaştığında fark edebilmişti.

Çeviklik onu hızlandırmamıştı, bunun yerine, rakibinin hareketleri onun algısında çok daha yavaşlamış gibiydi.

‘Tam anlamıyla ağır çekim bir video izlemek gibi.’

Tavandan düşen maymunun ve ona atılan panterlerin sahneleri ağır çekimde oynuyordu.

Zaman akışını istediği gibi manipüle edebilmek gibi mi tarif etmeliydi? Düşmanların saldırılarından kaçınmak daha kolay hale gelmişti, ve onlara vurmak da öyle.

Kelimelerin ima ettiği gibi, gerçekten de daha ‘çevik’ olmuştu.

Hız denilen şey tamamen kimin baktığına bağlıydı. Çeviklik İstatistiği ne kadar yüksekse, onunla düşmanları arasındaki fark o kadar büyük oluyordu; onların perspektifinden, inanılmaz bir hızla hareket ediyormuş gibi görünecekti.

‘Eğer hem Güç hem de Çeviklik aynı anda artarsa, bu ikisinin sinerjisi inanılmaz olmalı.’

Çeviklik İstatistiğinin nihai değerlendirmesi buydu.

“Tüm bunların dışında…”

Jin-Woo bakışlarını çevirdi.

“Şimdi ne yapmalıyım…?”

Üçüncü kata inen merdivenlere bakıyordu.

Daha aşağıya gitme yolu olmasına rağmen neden ilk iki katı avlamaya devam ettiğinin bir nedeni vardı.

‘İçi ürpertiyor.’

Algılama İstatistiği çok daha yüksek olduğundan, aşağıda bir yerde saklanan uğursuz bir şeyin varlığını öncekinden çok daha iyi hissedebiliyordu. Orada aşağıda gerçekten güçlü bir şey saklanıyordu.

Görmeden bile bunu biliyordu.

Jin-Woo, bu anlık zindanın girişinde gördüğü mesajı hatırladı.

[Zindandan çıkamazsınız. Lütfen önce patronu yenin ya da dönüş kristalini bulun.]

‘Patron’un varlığı.

Jin-Woo, bu ‘Patron’ ile savaşmak amacıyla seviyelerini yükseltebildiği kadar yükseltmek için ilk iki katta gezinmişti.

Elinden gelen tüm hazırlıkları yapmıştı ama oraya gerçekten inme zamanı geldiğinde, ter içinde kalıyor ve gergin oluyordu.

Jin-Woo hafifçe yanaklarına vurdu.

‘Bir zindana girdim, o halde şimdi patronun nasıl göründüğüne bakmadan ayrılamam değil mi?’

Tepe durumda kalmak için belirli bir miktar gerilim şarttı. Ve bu miktar onun için tam da uygundu.

Jin-Woo kılıcı iki eliyle sıkıca kavradı ve adım adım aşağı indi. Adımların öncekinden olağandışı bir şekilde daha uzun hissettirmesi yanlışlıkla mıydı?

Kuru dudaklarını yuttu.

Aydınlatma ilk iki kattan daha kötüydü ama nereye gittiğini görmekte sorun yoktu.

‘Bu, Algılama İstatistiğim yüzünden mi?’

Görüşünün büyük ölçüde iyileştiğini hissetmeden edemedi.

Dikkatlice aşağı indi ve sonunda metro trenleri tarafından kullanılan demiryolu tünelini fark etti.

Hayır, demiryolunun nerede olduğunu gördü.

Trenler tarafından kullanılacak tünel, onun yerine zifiri karanlık bir sıvı ile doluydu.

‘Bu da ne?’

Bir metro tünelinden ziyade, şimdi bir göl ya da nehir gibiydi.

Jin-Woo daha yakından bakmak için bir adım daha ileri attığında….

Uzun bir kütük benzeri nesne, siyah ‘su’ yüzeyinden çıktı.

Sviş!!

‘Çok hızlı!’

Göz açıp kapayıncaya kadar burnunun önüne gelen şey bir kütük değil, aslında onun kalınlığıyla eşdeğer bir yılandı.

“Heop!!”

Şaşkınlığa uğrayan Jin-Woo, kılıcı sallayarak yılanın başını kendisinden uzaklaştırabildi.

Çınnn!!

Jin-Woo’nun gözleri irileşti.

“Bu da ne?!”

Yılanın saldırı yönünü saptırmayı başarmıştı ancak güvendiği çelik kılıcı çarpışmadan dolayı parçalanmıştı.

Jin-Woo, şaşkın bir şekilde geri baktı.

Yılan da muhtemelen karşı saldırıdan dolayı şaşırmıştı çünkü hemen takip etmeyi denemezken, bunun yerine bir mesafe uzakta kendini sararak sadece ona bakmayı seçti.

‘Bataklığın hükümdarı, Zehir Dişli Mavi Kasaka.’

Jin-Woo, canavarın turuncu renkli ismini açıkça görebiliyordu.

Bu, isimleri beyazla yazılanlardan karşılaştırılamaz derecede daha hızlı ve daha dayanıklı bir yaratıktı.

‘Yine de, sihir enerjisiyle güçlendirilen bir kılıcın böyle kırılması….’

Jin-Woo nervözce yutkundu ve Kasaka adındaki Patron canavarı dikkatlice inceledi.

Vücudunun tamamını kaplayan mavi pullar yağlı bir şekilde parlıyordu. Sanki kalın bir zırh giymiş gibi, o pulların hiçbir boşluğu yoktu.

Kılıç darbeleri baştan çalışmayacaktı. Yumruklar için de aynı şey geçerli olurdu.

Jin-Woo’nun düşünceleri oraya ulaştığında, Kasaka avını analiz etmeyi bitirmiş olmalıydı, çünkü nihayet ona bir kez daha saldırdı.

Ne olursa olsun, kesinlikle korkutucu bir hız olduğu kesindi.

Svişşşş!!

Jin-Woo gözlerini kıstı.

‘Geliyor!’

Yoğunlaştığında, başlangıçta doğru düzgün çözümleyemediği Kasaka’nın saldırısını artık net bir şekilde görebiliyordu. Bu, artmış Çeviklik İstatistiği sayesinde olmuştu.

Kasaka ağzını genişçe açıp onu yutmaya çalışmadan hemen önce, Jin-Woo hızla yana kayarak saldırının yanından geçmesine izin verdi. Aynı zamanda, kollarını yaratığın etrafına sardı ve bir baş kilidi yaptı. Ardından kavrayışını sıkılaştırdı.

*Kemiklerin kırılma SFX’i*

Jin-Woo’nun Güç İstatistiği neredeyse 50’ydi.

İnanılmaz derecede güçlü bir basınç, yılanın ana arterini sıkıştırdı. Yılan, kavramasından kaçamadı ve acı çeker gibi etrafta kıvrılmaya başladı. Jin-Woo dişlerini sıktı ve kollarını daha da güçlendirdi.

Pat!! Bum!!

Jin-Woo’nun vücudu duvarlara ve zemine vurdu ama kollarını bırakmadı.

‘Buraya gelmeden önce seviyelerimi olabildiğince yükseltmeseydim…’

‘Durumların’ ve ‘neler olabileceğinin’ sonu gelmezdi.

Ancak, Jin-Woo’nun kafasında her türlü düşünce dönüp durdu.

Seviyesini limite kadar yükseltmeseydi….

Güç İstatistiği bu kadar mantıksız şekilde yüksek olmasaydı….

Kasaka’yı öldürmek için inanılmaz bir cehennemden geçmiş olurdu.

Hayır, burada bile ölebilirdi.

Öyleyse, hemen aşağı inmemeye karar vermek akıllı bir hareketti. Kararı gerçekten de doğruydu.

Çat!!

Oldukça kötü bir sesin eşlik ettiği şekilde, Kasaka’nın kafatası çatladı ve parçalandı.

[Bataklığın hükümdarı, Zehir Dişli Mavi Kasaka’yı öldürdünüz.]

[Seviye atladınız!]

[Seviye atladınız!]

Beklendiği gibi bir patron canavardan.

Kasaka’yı öldürdükten sonra seviyesi 2 arttı.

Jin-Woo, yumruklarını sıkıca sıktı.

15’te duraklamakta olan seviyesi 17’ye sıçramıştı.

Tek bir günde, deli gibi seviyesini 1’den 17’ye kadar yükseltti.

‘Ancak!’

Hiç kimse patron canavarları tecrübe puanları için avlamaz!

Gerçekten de, bir patron canavarsa, o hâlde yağma düşüşleriyle ilgili olmalı!

Ölü yılanı incelemeye başladığında, cansız bedeninin bir yerinden iki ışık noktası parıldamaya başladı.

‘Patron olduğu için iki eşya mı?’

İfadesi neşe dolu, Jin-Woo ışık noktalarına uzandı.

Tti-ring.

[Öğe: Kasaka’nın Zehirli Dişi’ni buldunuz. Almak ister misiniz?]

[Öğe: Kasaka’nın Zehir Kesesi’ni buldunuz. Almak ister misiniz?]

“Hepsini al.”

Bu kelimeleri söylediği anda, kemiğe benzer bir hançer ve içinde sıvı bulunan küçük bir kese avuçlarında belirdi.

[Öğe: Kasaka’nın Zehirli Dişi]

Nadirlik: C

Tür: Hançer

Saldırı +25

Kasaka’nın zehirli dişinden yapılmış bir hançer. Üzerinde Kasaka’nın zehirinin izleri bulunur, bu yüzden saldırırken Felç ve Kanama durum etkilerine neden olur. Envanterde depolanabilir veya Mağaza’da satılabilir.

Durum etkisi ‘Felç’: hedef hareket edemez. Başarı oranı sabittir.

Durum etkisi ‘Kanama’: hedefin dayanıklılığı saniyede %1 azalır.

Jin-Woo başını salladı.

‘Kemikten değil, dişten yapılan bir hançer, ha. Bu seçeneklerle kötü bir eşya değil, değil mi?’

Sırada kese vardı.

[Öğe: Kasaka’nın Zehir Kesesi]

Nadirlik: A

Tür: İlaç

Kasaka’nın rafine zehirini içeren bir kese. Kasaka avlarken çok nadiren bulunabilir. Bu zehri içmek sana güçlü bir cilt kazandırır ama toksisite kaslarına kalıcı olarak zarar verir.

Etki ‘Kasaka’nın Demir Pulları’: fiziksel hasarda %20 azalma.

Yan etki ‘Hasarlı Kaslar’: Güç -35

Jin-Woo’nun ifadesi sevinç ve keder arasında gidip geldi.

Kasaka’nın Zehirli Dişi, kırık uzun kılıcın yerine geçecek iyi bir silahtı. Sadece iki katı saldırı gücü değil, ama gerçekten de Felç ve Kanama’nın iki durum etkisini de beğenmişti.

‘Ancak, bu zehir kesesi biraz….’

Başlangıçta, nadirlik açısından ‘A’ dereceli bir eşya bulduğu için gerçekten mutlu olmuştu, ama açıklamayı okuduğunda, bu konudan tamamen memnun halde olamayacağını fark etti.

Tabii ki, alınan tüm fiziksel hasarı %20 azaltmak A-rank eşyaya yakışır harika bir seçeneği vardı. Ancak, aynı zamanda Güç İstatistiğini 35 azalacak şekilde ölümcül bir ceza taşıyordu.

Özellikle tüm puanlarını Güç İstatistiğini artırmak için yatırdığı bir durumda onun için çok can yakan bir kayıp olurdu.

Bu durumda, bu ünlü iki ucu keskin kılıç mıydı?

Hayır, bunun yerine, bu eşya için ‘tavuk kemikleri’ ifadesi far daha uygun olurdu. (Not: Korece bir deyim. Anlamı, ‘tavuk kemiklerinde fazla et olmasa da yine de vazgeçmeyen insanlar’ gibidir.)

Belki de, ancak Güç İstatistiği o kadar yüksek olduğunda, kaybedilen 35 puanın onu etkilemeyeceği bir anda, bu şeyi kullanabilecekti, ki bu da uzak gelecekte olmalı. Şu anda içmesi imkânsızdı.

“…..Şimdilik, bunu sadece elimde tutmalıyım.”

Hüzünlü bir ifadeyle, her ikisini de Envanterine depoladı.

Belki, bir A rank hançer ve bir C rank ilaç çıkmış olsaydı, o zaman şimdi olduğu kadar kötü hissetmeyebilirdi. Sonuçta, eğer kullanışsızsa C-rank ilacı sadece atardı.

Birden, yeni bir mesaj belirdi.

[Patronun ölümüyle, zindanın içi orijinal haline geri dönecektir.]

Aniden, görüşü biraz bulanıklaştı, ve sonra, hafif bir baş dönmesi etkisiyle kısa sürede tekrar eski haline geri döndü. Etrafına baktığında, kendini normal bir metro istasyonunda buldu.

Üstteki ışıklar parlak bir şekilde parlıyordu, ve tüneli dolduran siyah sıvı da gitmişti.

“….Ama, herkes nerede?”

Sadece insanlar değil, aynı zamanda trenler de garip bir şekilde yoktu.

Trenlerin gün sona erdiği için artık çalışmayı bıraktıklarını düşünerek zamanı kontrol etti ama saat 22.00’yi gösteriyordu.

Jin-Woo, öğle saatlerinde Hapjeong istasyonuna girmişti, bu yüzden bu zindanda 9 saatten fazla kalmıştı.

‘Ufak bir süre boyunca orada kalmadım, değil mi?’

Seviyesi her yükseldiğinde Yorgunluk İstatistiği yenilenmeseydi, Jin-Woo, birikmiş yorgunluktan dolayı şimdiye kadar birkaç kez yere yığılırdı.

‘Her neyse. Trenlerin çalışmayı durdurması için henüz çok erken değil mi?’

Jin-Woo, isteyerek orada beklediği halde tek bir tren dahi görünmeyince, başını eğdi. Şimdilik istasyondan ayrılmaya karar verdi.

Çıkışa doğru giderken, tek bir kişiyi dahi göremedi. Ama, yüzeye çıkmak için merdivenleri tırmanırken, birisi Jin-Woo’ya yukarıdan bağırdı.

“Kim var orada?”

Başka bir insanın sesinin bu kadar hoş geldiğini kim düşünürdü ki?

Jin-Woo hızla başını kaldırdı. Bir tüfek taşıyan bir asker gördü.

“Sen kimsin? Oradan neden çıkıyorsun? Yayınları duymadın mı?”

Askerin ifadesi o kadar ciddiydi ki, Jin-Woo’nun kendi ifadesi de bir anda sertleşti.

“Bir şey mi oldu?”

“Ne? Bunu nasıl söylersin?”

Asker yaklaşırken, Jin-Woo’nun elindeki kırık kılıcı fark etti.

Kırıldıktan sonra, Envantere alınamaz hale gelmişti ve Jin-Woo bunu orada bırakmayı istemediği için, onu böylece taşıdı.

Bunu görünce, askerin gözlerindeki ışık hızla değişti. Şimdi Jin-Woo’nun mevcut görünümüne dikkatle bakmaya başladı.

Bu asker daha sıkı incelediğinde, Jin-Woo’nun giysileri, genç adamın son zamanlarda birçok zorlu savaşa katıldığını gösteriyordu.

Askerin suratındaki sıkıntılı ifade bir anda hafifledi.

“Tesadüfen bir Avcı mısın?”

Son.